Bir varmış, eh bir de yokmuş tabii. Zamanların en garip halinde, dünyanın durmasına çok az kala bir ülke varmış. Yerkürede olup biten herşeyin kendi etrafında döndüğüne inanan insanlar yaşarmış bu ülkede. Öyle ki; birbirlerini
kadın-erkek; zengin-fakir, akıllı-aptal, inanan-inanmayan diye ayırmaya bayılırlarmış. Bu ülke
2 katlıymış bir de. Alt katta soyutlanmışların kurduğu minik ayrı bir yer varmış.
Dünyanın merkezine daha yakın yaşayan bu soyutlanmışların arasında, bir de genç kadın yaşarmış. Bu kadını diğer soyutlanmışlardan ayrı kılan, zaman zaman yüzeye çıkıp diğer dünyayla da iletişim içinde olmasıymış. Hep konuşur dururmuş kadın.
İletişimin en yoğun haliniyse, yine kendisiyle kurarmış. Deli derlermiş ona diğer bütün delirmişler.
Genç kadın, daha çok küçükmüş keşfettiğinde içindeki en ağır bireysel silahını. Arkadaşlarıyla top oynarken bile arada davranırmış ona bir can havliyle. Telaş, onun yaşam skalasında bir fırtına gibiymiş her zaman. Bilirmiş bunu da;
10'a kadar saymayı öğrenemediğini bilirmiş her zaman.Rakamın
2 olması, kendini baskı altında hissettirmiş hep. Dürüstlüğünün götürüsü, cildinde derin yara izleri açtığından; üst katta daha bir acıyormuş canı. Alt kattaysa dayanamadığı bir havasızlık varmış.
Üstüste insanlar, yanyana insanlar ve bir büyük grup halinde gezen; doğruyu en az yukarı kattakiler kadar kendilerine mal eden insanlar, onun havasını soluyorlar; genç kadının klostrofobik küçük bünyesine taştan duvarlar örüyorlarmış. O ise; bir şekilde bir yere ait olması gerektiğini öğreten okullara gitmiş;
kendini küçük renkli kutulara kilitlemesi gerektiğini öğreten bir de. Kendini allayıp pullamayı da severmiş; dağıtıp saçmayı da sağa sola. Hiçbir zaman
2 katında da ülkesinin kabul görmemiş, sesli düşünmese de insanlar, o anlarmış hep.
Gel zaman git zaman, iki kat arasında başka bir yer daha keşfetmiş. Bir çeşit
arafmış burası, insanlar onu görünce şaşırmamışlar, hemen buyur etmişler yanlarına. O ise çok şaşırmış bu sıcak tavrın karşısında.
Hiçbir yere ait olmayanların sınırları yokmuş.
Dünya bile değilmiş belki onların gidebildiği son nokta. Genç kadın ömrü hayatında ilk kez ferahlamış. Kendi kendine beyaz tebeşirlerle çizdiği sınırların üzerine kova kova su dökmüş, su serinletmiş ruhunu. İplik iplik açılmış yumakları,
dağılmış dokusunun tortuları...
Kendi kendine konuşur dururmuş konuşmayanların ülkesinde
Bir bir
dökülürmüş zihninin kabukları eteğineUzaklaşıp zaman zaman baktığında kendi bedenine
Aidiyetsizliğin özgür aurasını görür olmuş sonunda;
Çerçevesinin en dış çemberinde.......................